Pazar günlerinin ifade ettiği duyguyu yemek fotoğrafları ile daha iyi anlatabilirim diye düşünerek yazmaya giriştim bu yazıyı. Ama şu an emin olamıyorum. Daha çok pazarların hissiyatını değil de yemekleri anlatacağım gibi, hadi bakalım...
İki gündür yağmurlu bir mevsim bize eşlik ediyor. Mart ayına girdik, tam oldu. Söylenene göre yağmurlar epeyce bir süre devam edecekmiş. Tam uzanıp kitap okuma havası, yanında biraz kahve, kek veya kurabiye eşliğinde.
Dün epeyce okudum. 200 sayfa kadar. Aslında bir günde bitirdiğim kitaplar da oluyor ama bitmesinler istiyorum. O yüzden ağırdan almak daha iyi.
Pazar deyince aklıma ilk olarak işte bu kahvaltı geliyor. Sizin için çok bir şey ifade etmeyebilir ama şu tabakların önümde olması bile beni mutlu etmeye yetiyor. Arkadaki çekirdeksiz yeşil zeytinlerin tadı da harika yalnız benden söylemesi.
Ayrıca kimse kırılmasın gücenmesin İzmit simiti bir başka oluyor. Simit gibi simit. Tadına doyum olmuyor. Diğer memleketlerde de yedim ama tat vermedi, ya tuzsuz, ya susamsız, ya pekmezsiz, bir acayip geldi işte.
O güzel kahvaltı tabaklarında babannemin böreğinden de oldu mu işte harika bir kahvaltı olmuştur o an benim için. Tadı şu an hayal ederken bile ağzımda.
Ahh şu dolma denen şey nasıl da insanın aklını alıveriyor anında. Kocaman tencerelerdeki minik hallerine bayılıyorum. Yoğurtlu veya yoğurtsuz yahut soğuk sıcak olmuş fark etmez, zeytinyağlı da kabulüm. Ama sanırım şu sıra en çok etli dolmayı seviyorum. Pazar günlerini sevdiğim ve özlediğim gibi aynı.
Kanat ve bulgur pilavı da gözümde değişmez ikilidir. Hele böyle iyi kızarmış olan kanat candır. Şu kanat nasıl da kıymetli oldu sonradan. İlk zamanlarını düşünüyorum da. Cezayir'de de atıyorlar kanatlarını tavukların. Ama birkaç kez isteyip de ayırtılıp alınınca şimdilerde fazla paraya bile satıyorlar. Kanat kısımlarını ilk başta yendiğini bilmiyorken bedavaya veriyordu burada kasaplar. Şimdi bir yerde kanat bulsak almak için insanları yarıyoruz resmen:)
Döner de en özlediklerimden biri. İlk göz ağrısı gibi bişey benim için. Çocukluğumu hatırlatır hep bana. Babaannemle çarşıya çıktığımızda annemin iş yerine uğrayacağım diye tuttururmuşum. Hayal meyal bazı zamanları aklımda. Ama annemin öğlenleri bana döner yedirmesini hiç unutmam. Nasıl koskocaman bir mutluluk peydah olurdu içimde. O domatesin tazeliği, o yoğurdunun mis kokusuyla bir iskendere asla hayır diyemem doğrusu.
Bu söğüş sonradan alıştığım bir lezzet. Bazen hala neden soğuk oluyor yahu diye düşünmekten kendimi alamıyorum. İlk zamanlar söğüş denilince doğranmış domates salatalık gelecek sanmıştım. İzmir'de söğüş yemek şimdi bir alışkanlık oldu. Kimyonlu ve bol maydanozlu da olunca offf tam pazar günlerine layık bir seçim.
Kaç seferdir gidip geliyoruz ilk kez keşfettim İzmir'de biranın yanında falan barlarda turşu verildiğine. Önceleri de gittiğimiz oldu bara ama sanırım bize denk gelmedi. Tanrım o da nasıl bir turşudur öyle, önünüze 5 kilo koysalar yersiniz. Tombul, sulu, kıtır kıtır ve etli. Bunu kumru öncesinde yedik ama içki ile getirilenler de aynısıydı.
Çok rica ediyorum bana kızmayın. İlk kez yedim kumruyu bu sene. Hep bir telaş koşturma derken meğer ben kumru yemeği ihmal etmişim. O da neden, pazar günleri pazara gittiğimde aç karnına dolaşmayayım diye simit veya boyoz alıyorum genelde. Orada da kumru ekmeğinin içinde peynir domates ve biber konulmuş servis ediliyor oluyor. Ben de hep onu kazımışım aklıma kumru diye diye. Meğer böyle tombul, içinde yok yoook, salam sucuk sosis domates ve uzayan bir kaşar olan acayip bomba bir şeymiş. Bundan sonra her gittiğimde yiyeceğim sanırım. Bu pazar günümü denizin kenarında elimde bu kumruyla geçirmek isterdim.
Gelelim lahmacuna. Bu yediğimizi çok sevdim. Eskiden hacıoğlunda falan yerdik İzmit'te. Ama bu sefer sanat sokağındaki Külekçioğluna gittik. Servis biraz ağır da olsa lezzetini pek sevdim. Lahmacun bana sanki cümbüş gibi geliyor. Öyle bir anlamı var kafamda. Pek çok lezzeti bir arada alıyorum.
Baba kız gittiğimiz kokoreççi'de çektim alelacele. Çünkü tek arzum o tazecik çıtır ekmekten ısırmaktı o anda. O gün çok koşturduk, öğlen yemeği yiyemedik babamla. Yurt dışından aldığım telefonumu kayıt ettirmek derdindeydik. Ama bir daha tövbe almam. Tam bir gün boyunca oradan oraya koşturup durduk. Öyle parayı öde git hemen açtır hikayelerine aldırmayın sakın ha. Emniyete ve vergi dairesine kadar yolu var. O kadar koşturmacadan sonra babam hadi gel bir kokoreç yiyelim baba kız deyince ohh yüzümde güller açtı. Şimdi kafamı ekrana yapıştırarak bir ısırık almak geldi içimden ne yalan söyleyim.
Eskiden burger king benim için bir numaraydı. Ama doğruya doğru artık eski kalitesi kalmadı bence. Son birkaç gidiştir hep mc donald's ı tercih ediyoruz ve çok da memnunuz. Bu fotoğraf Cezayir'e geleceğimiz gün hava alanında çekildi. Mc donald's bulamadığımız için ağzımızda son bir tadı kalsın diye Burger king'e girdik mecburen. Karnımız epey acıkmıştı. Daha da epey zaman vardı. Wooper'ın soğanlarını falan her ne kadar çok sevsem de Big Mac bambaşka bir lezzet.
Teyzem bizdeydi bu gidişimizde İzmit'te. Biz gelmeden anneannem biraz rahatsızlandığı için teyzem de Ankara'dan gelmişti. Zaten beni görmek için şubat tatilinde gelecekti ama biraz erken gelmiş oldu. Neyse ki anneannem iyi oldu. Artık epey yaşlandığından bakımı biraz zor. Ama buna da şükür elbette. Teyzem hemen bir lahana dolması sarıverdi, sonra yaprak dolması yaptılar, daha börekler çörekler falan da tabi yapıldı ama ben teyzemden bir beğendi istemeden duramadım. Dedemi de andık böylece. 'Hadi Leziz bir beğendi yap da yiyelim' deyişi geldi aklımıza. O da ne çok severdi. Onun hatırına da yedim bir kaşık. O kadar güzel yapmış ki iki tabak yedim hem etinden hem beğendisinden:) Şu an olsa yine iki tabak yerim herhalde. Ailemizin bayanlarının eli lezzetli maşallah. Ehh ben de onlara çekmişim biraz:)Tereyağlı mis gibi pilav, beğendiğinin o ipeksi kıvamı, etin ağızda liğme liğme oluşu bugün gibi hatırımda. Buranın patlıcanları pek çekirdekli ve lezzetsiz olduğundan ne zaman denesem güzel sonuç alamıyorum şu beğendiden. Yine de denemeye devam edeyim en iyisi ben.
Bu yazı tatlısız bitmezdi. Eşim her ne kadar kabak tatlısını sevmiyor da olsa ben görünce bile dayanamayacak gibi oluyorum. Hele ki annem yaptıysa offf. Burada kaç kere yaptım olmadı. Bazen en zor şeyleri yapıyorum böyle basitleri tutturamıyorum ya deli oluyorum. Kabaklar hep ya küçücük kaldı ya yumuşaklığını kaybetti. Kabaklar kötüydü işte açıkçası. Şimdi fotoğraftakine bakınca daha iyi anlıyorum. Bunun üzerine kaymakla nasıl da güzel olurdu şu anda. O rengi bile insanı çekiyor. Tatlı yediğini de anlıyor insan bence. Başka bir hazzı var kabak tatlısının benim için. Sütlü ve şerbetli tatlıların yerinin ayrı olması gibi. Yine de baş sıralara koymayı tercih ediyorum.
Pazar günlerinde hep böyle şahane yemekler hayal ediyorum. Normal günlerde de ediyorum elbette bazen ama en çok pazarları aklıma düşüyorlar. Çünkü pazar demek kalabalık ve güzel sofralar demek benim için. Bunca leziz fotoğraftan sonra akşama yemekhanede patlıcan tava olduğunu bilmek pek iyi hissettirmedi doğrusu. İş başa düştü. Bakalım neler yapabilirim bu akşama!
Mutlu bir haftamız olsun!
Not: Sanmayın ki memleket meselelerine ilgisizim, öyle laylaylom geçiriyorum hayatı. Sadece bunca olumsuz durumun içindeyken burada da bağırmak, hakaret etmek, söylenmek, kızmak, haykırmak, bahsetmek içimden gelmiyor. Oysa söyleyecek çok kelimem var. Aslında aklım öyle meşgul ki deniz anasına bile anayasa der duruma geldim gündelik alakasız konuşmalarda. Hayal ederken bile düşlerime tazyikli sular karışıyor...Böyle işte!
Bu fotoğrafları görünce tokken bile canım neler istedi bir bilseniz. Anlatımlara da bayıldım üstelik... :)))
YanıtlaSilAynen ben de anlatmaya çalışırken acıktım:) Yine de bakmak iyi geliyor bazen işte. Teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim:)
Siloy oy oy olmuş resmen :) vallahi şuan karnım guruldadı :) henüz öğle yemeğine çıkmadık ama resimler harika
YanıtlaSilÇok iştah açıcı bir post olmuş:) Gece gece okumak iyi olmadı:)
YanıtlaSil