
Bu sefer de devrimle pınarın gidip çok severek yedikleri tavukçularına gittik. Adını bilemiyorum şu an. Tabela var mıydı onu da hatırlamıyorum. Çünkü o gün epey yürümüş ve yorulmuştuk. Yalnız tavuklar lezzetliydi. Sarımsakli bir sosa bulayıp kızartıyorlar. Ocakbaşı gibi aynı. Önden chedar oeyniri ve salata geliyor. İçki de var burada. Gayet güzel bir şekilde yemeğinizi yiyip içki de içebiliyorsunuz..Hemde çok merkezi bir yerde Büyük postanenin yakınında bir sokakta.


Bu resimdeki kişi de lezzetli tavuklarımızı kızartan şefimiz. Çok güleryüzlü ve konuşkan birisiydi ben pek sevdim. İstanbul'a gitmek ve orada bir restorant açmak istiyormuş sanırım.İkinci güzel restorant da Sofitel otelin hemen altındaki Hippopotamus restorant. Burası da oldukça nezih bir yerdi. Her yerde süper sevimli hipopotamlar vardı, fotoğraflar, süs eşyaları, tabelalar hep hipopotam şeklinde dizayn edilmişti. Ben de bu tombik hayvanı çok sevdiğim için bayıldım tabi bu yere.



Salatamız gördüğünüz gibi pek şık. Üzerinde beyaz peynir benzeri lezzeti süper bir peynir de vardı. Sonradan devrim söyledi Berber peyniriymiş. Bakalım yakında bulabilmeyi umuyoruz. Bu hafta markette göremedik. Beyaz peynirin yerini ne olursa olsun tutamıyor tabiki. Ama yemeklerimizin sunumu da oldukça güzeldi.
Bu da kaz ciğeri. Ben lezzetini beğendim. Sanırım önceden de yemişiz biz ama ben hatırlayamadım. Eşim yediğimizi söylüyor. O böyle değişik şeyleri pek sever zaten. Sayesinde ben de seviyorum. Kızarmış ekmekle denenmesi gereken bir lezzet.
Burada da ben uslu uslu oturmuş yemeğimin gelmesini beklerken. Aslında çok acıkmıştım ve içimdeki yemek canavarı durmadan hareket ediyordu. Bu tombili ekmeklerin üzerine zeyrinyağı dökmek de ayrı bir keyif canım:)
Bu da günümüzden en ilginç detay. Biraz da iğrenç bence. Bu fotoğraf restorantın menüsünden çekildi. Yemek bildiğimiz çiğ kıymanın üzerine çiğ yumurta kırılarak servis ediliyor. Özelliği bu. Tabi biz bundan yemedik. Iyyhh herhalde benim midem kaldırmazdı. Biz kırmızı eti tercih ettik. Ama bu yemeği yiyenler ne düşünüyorlar merak ediyorum açıkçası. Türk parası olarak da 20 ytl ye tekabül ediyor. Yani bu yemeğe değil 20 ytl ben 1 ytl bile vermem.






Bunlar da kiliseden fotoğraflar. Biz biraz geç kaldığımız için içerisinde giremedik. 17.30 de bitiyormuş ziyaret saati. Ayin vardı içeride. Birkaç tane peder gördük sadece ehtişamlı elbiseleriyle. Ve içeriden müzik sesi geliyordu. İlahi gibi. Kendimi Da Vinci filminde gibi hissettim.Kiliselerin insandaki etkisi çok farklı oluyor değişik bir atmosfer. Ayrıca içeride tavadanki kabartmalar ve resimler de çok güzeldi. Bir dahaki sefere erken gidip içeriyi de gezmeyi istiyoruz. Kilise restore edildiği için fotoğraflar pek de netteki gibi görünmüyor fakat yine de çok güzel. 
















Akşam yemeğimizden güzel bir kare. Arkadaşım döktürmüş fırında köfte yapmış, benim sevdiğim erişteli çorbadan yapmış, pilav yapmış, peynir tatlısı da yapmış. Ellerine sağlık.
Yine aynı akşamın fotografta eşim olan versiyonu :)
Kahvaltı soframız da süperdi. Hele fıstık ezmesi bitirdi bizi yaa özlemişiz nasıl da. Reçeller de harika tam bir türk kahvaltısı yaptık..
Kahvaltı sonrası türk kahvesi eşliğinde sohbet ettik sonra da eve döndük biz. Akşam da onlar bize geldiler. Evimizi elleriyle koydukları gibi buldular vallahi. Mangalımızı da yaktım bahçemizde. Çok eğlendik yine. Gece gittiler. Laf lafı açtı. Şimdi yeni planlara gebeyiz artık. Yazının ikinci bölümünde de sizin için pınarların evinden çektiğim Cezayir manzaralarını göstereceğim. Şimdilik bu kadar. Herkese sevgiler.
Burada da elmalı bisküvili topların üzerine dökmek için hazırladığımız çikolatalı puding.
Bu foto da buradaki güzel günümüz için süper bir hatıra. Gülnihal ve ben Cezayir de aşçılık günlerimizde diye not düşmek gerek arkasına:)
Tabi Kerem böcük de yanımızdaydı. Bizi izledi. Yaptıklarımızın tadına baktı. Eline de kek kalıbını verdik ki ilerde o da hamarat olsun diye:)