Arkadaş kavramı ne büyük bir kavramdı eskiden. Akan sular dururdu arkadaşım deyince. İçinden gelerek, tüm sevgini içinde kocaman yaparak söylerdik bu kelimeyi. Ama kim kimin arkadaşı ki artık. Çıkar ilişkin varsa birinden her şey yolunda. Bir şeyler alıp verebiliyorsan yada. Karşılık bekleyerek. Ve yok artık ben karşılıksız seviyorum diyenler. Eski çamlar bardak oldu sanırım Ali Poyrazoğlu’ nun oyunundaki gibi. Dostluk diye bir şeyden zaten bahsetmeye bile gerek yok. Arkadaşlığın olmadığı yerde onun işi ne.
Komşuluğa gelince bana uzak Allah’a yakın olsun’a dönüşüverdi o da. Hayat gailesi, çalışma sevdası, gündelik koşturmacalar içimizi öyle doldurdu bizi öyle değiştirdi ki, sabırsız, düşüncesiz, isteksiz insanlar oluverdik. Görmezden gelmeye başladık etrafımızdakileri. Sessizlik sakinlik arar olduk ve yanı başımızdaki komşumuz bile fazla gelmeye başladı. Tek bir laf bile etmemek için yolumuzu değiştirir olduk. Veya aman kapımı çalıp da beni rahatsız etmesin diye evde yokmuş numaralarına koyulduk. Oysa azalan biz olduk her seferinde bu değerlerle. Gün gelecek bir de bakacağız elimizde hiçbir şey kalmamış.
Sevgililikse öyle zor bir durumda ki. Daha çok cinsellik içeren bir ihtiyaç haline geldi. Bu günler de çoğu insan romantizmi, şiirleri, sihirli sözcükleri önemsemiyor. Önemseyenler ve aşkı arayanlar da bu arayışlarından yavaş yavaş vazgeçmekteler. İsteklerini karşılayacak kişiyi bulmak öyle zor ki onlar için. Kısa süreli ilişkiler yaşayıp hayal kırıklıklarıyla ayrılıyorlar sevdiklerinden veya sevdiklerini zannettiklerinden. Bu da ilginç bir durum. Sevmeyi bile anlayamaz olduk. Kararsızlılarla dolu hayatlara verdik kendimizi. Ve zamanla bu hayatları benimsedik. Kendimiz olmak diye bir derdimiz olmadı hiç. Hayatın bize sunduklarıyla yada olmak istediğimizin hayaliyle idare ettik durduk. İdare ede ede idare lambalarına döndük.
Şimdi yaşadığım bu yer öyle gerçek bir yer ki. İnsanlar olduğu gibiler. Yalancıysa yalancı, hırsızsa hırsız, düzenbazsa düzenbaz, kimse o. Kimse kendini inkar etmiyor gibi. Roller yok, maskeler yok. Her şey ne kadar kötü olsa da bazen yüzlerinde bana aptalca gelen bir gülümseme var. Ama bu gülümsemenin ne kadar gerekli olduğunu öğrettiler bana. Bizden daha iyi biliyorlar bence yaşamlarının kıymetlerini. Geçit vermiyorlar kendilerinden. Yaşlı bir kadın söylüyor sanabilirsiniz bunları. Evet aslında içimdeki seksenlik kadını konuşturuyorum. Bana zamanında söylenen şeyleri şimdi yaşıyor ve anlamlandırıyorum. Zamanında kulak arkası ettiklerimi. Şimdi şimdi anlıyorum kıymetlerini. Büyümek belki de bu olsa gerek. Farkına varmak, farkında olmak. Artık farkındalıklar üzerine kurulu bir hayatım var. Yaşadıklarımdan öğrendiğim çok şey var.
Komşuluğa gelince bana uzak Allah’a yakın olsun’a dönüşüverdi o da. Hayat gailesi, çalışma sevdası, gündelik koşturmacalar içimizi öyle doldurdu bizi öyle değiştirdi ki, sabırsız, düşüncesiz, isteksiz insanlar oluverdik. Görmezden gelmeye başladık etrafımızdakileri. Sessizlik sakinlik arar olduk ve yanı başımızdaki komşumuz bile fazla gelmeye başladı. Tek bir laf bile etmemek için yolumuzu değiştirir olduk. Veya aman kapımı çalıp da beni rahatsız etmesin diye evde yokmuş numaralarına koyulduk. Oysa azalan biz olduk her seferinde bu değerlerle. Gün gelecek bir de bakacağız elimizde hiçbir şey kalmamış.
Sevgililikse öyle zor bir durumda ki. Daha çok cinsellik içeren bir ihtiyaç haline geldi. Bu günler de çoğu insan romantizmi, şiirleri, sihirli sözcükleri önemsemiyor. Önemseyenler ve aşkı arayanlar da bu arayışlarından yavaş yavaş vazgeçmekteler. İsteklerini karşılayacak kişiyi bulmak öyle zor ki onlar için. Kısa süreli ilişkiler yaşayıp hayal kırıklıklarıyla ayrılıyorlar sevdiklerinden veya sevdiklerini zannettiklerinden. Bu da ilginç bir durum. Sevmeyi bile anlayamaz olduk. Kararsızlılarla dolu hayatlara verdik kendimizi. Ve zamanla bu hayatları benimsedik. Kendimiz olmak diye bir derdimiz olmadı hiç. Hayatın bize sunduklarıyla yada olmak istediğimizin hayaliyle idare ettik durduk. İdare ede ede idare lambalarına döndük.
Şimdi yaşadığım bu yer öyle gerçek bir yer ki. İnsanlar olduğu gibiler. Yalancıysa yalancı, hırsızsa hırsız, düzenbazsa düzenbaz, kimse o. Kimse kendini inkar etmiyor gibi. Roller yok, maskeler yok. Her şey ne kadar kötü olsa da bazen yüzlerinde bana aptalca gelen bir gülümseme var. Ama bu gülümsemenin ne kadar gerekli olduğunu öğrettiler bana. Bizden daha iyi biliyorlar bence yaşamlarının kıymetlerini. Geçit vermiyorlar kendilerinden. Yaşlı bir kadın söylüyor sanabilirsiniz bunları. Evet aslında içimdeki seksenlik kadını konuşturuyorum. Bana zamanında söylenen şeyleri şimdi yaşıyor ve anlamlandırıyorum. Zamanında kulak arkası ettiklerimi. Şimdi şimdi anlıyorum kıymetlerini. Büyümek belki de bu olsa gerek. Farkına varmak, farkında olmak. Artık farkındalıklar üzerine kurulu bir hayatım var. Yaşadıklarımdan öğrendiğim çok şey var.
yazının doğruluğundan hiç bahsetmeyip, o bebeğin hali ne öyle, canına okumuşsun diyeceğim :))
YanıtlaSilAyy canım valla inan hiç hatırlamıyorum ama öyle yarıçıplak vaziyette bir bebeğim olduğunu hatırlıyorum chucky gibi ıyyggh:( yalnız asıl önemli nokta o koltuklara hastayım yaa heey gidi günler heey:)
YanıtlaSil