Uzaklarda olmak yine yazı yazmaya itti beni her zamanki gibi. Belki de sadece sorgusuz sualsiz yazmak isteyişim. Çünkü kendimi bildim bileli yapmayı en çok sevdiğim şey: Yazmak..
Bu tutku çocukluğumda izlediğim filmlerden, okuduğum kitaplardan, çocukluk hayallerimden kalma kocaman bir kesit gibi. Tamamıyla beni yansıtan. Olduğum gibi sadece ben.
Gerçekleri artık daha net görebilen, hayatı tanıyan ve ona her geçen gün daha da bağlanan bir ben.
Zamanın insana iyi gelmediği anlara kilitlendi bir süredir ruhum. Kapalı bir kapının ardında bildiğim tüm şarkıları içimden çığlık çığlığa söylüyorum. Nicedir duyan yoktu sesimi. Sevgimi keşfedene ve ona sahip çıkana kadar. sevdiğimin ardı sıra koşmaya cesaret bulana kadar. Şimdi sıcacık bir nefesle uyanıyorum sabahları yalnızlığıma. Hayatı çekilir kılan ve günbegün onu benim için anlamlandıran biriyle yeniden doğuyorum her gün aydınlandığında. Yaşamak işte bu olmalıydı diyorum. Şimdi yaşamak istediğim hayattayım. Senelerdir yazmak için didindiğim hikayemin en derininde. Derinlerde olmak güzel. Okyanusta nefes almayı başarmak gibi. İşte bunun olduğu gün yeniden dibe dalıp tekrar başa sarmak istiyor insan. Yeniden ve yeniden tüm güzelikleri ardı sıra yaşamak istercesine. Ağustostan geri saymak istiyorum şimdilerde. Çok değil ama belki üç ay evveline belki de dört. Heyecandan ve düşünmekten yaşayamadığım o zamanlara. Daha büyük bir farkındalıkla yaşayabilmek adına. İçime sindire sindire. Herkesin hayatında böyle zamanlar olmuştur. Yepyeni bir dünyaya açılan kapılardır birleştirilen yaşamlar. Ve en doğrusu birleşen ruhlar demeliyim. Ben ruhumu birleştirdim bedenimin ötesinde sevdiğimle. Tarçınım, gün yüzlüm, kahramanım, rengarenk gökkuşağım ve onun fırından yeni çıkmış sıcak kurabiye kokusuyla.Artık başkalaştım, değiştim, dönüştüm. Yeni gelen bu benle daha birçok şey değişti hayatımda. Evim, kokum, saçlarım, sokaklarım, arkadaşlarım ve daha neler neler. Ama yine aynı gökyüzünün altındayım. Tek değişmeyen o. Yalnızca bu kıtada çoğu şey oldu bittiye geliyor gibi sanki. Yağmur bir anda yağıp duruyor, gün aydınlıkken bir anda gürüldemeye başlıyor, yaz mevsimi kışa erken dönüyor ve koca bir karanlıktayken bir anda aydınlanıveriyorsun.
Burası aceleci bir kıta. Ben gibi. Sevdiğime kavuşmak adına acele acele bavullarımı toplamam gibi, telaşla yanıma alacaklarımı ayıklamam, sevdiklerimle vedalaşmam, üzülmeden neşeyle onlardan uzaklaşmam, uçakta heyecanla eşimin elini kavramam, her gün gün ortasında telefona sarılmam gibi. Prematüre bir kıta burası. Erken hayat bulan, biraz hasta ve yorgun, biraz endişeli, kah heyecanlı kah dingin, ama oldum olası hayata bağlı. Biraz ben, biraz o bu yeni hayatımızda ter döküyoruz işte. Onun yanında yüzlerce insan; benimse yanımda o yüzlerce hayata bedel sevdiğim var.
Kışın ortasında yeni bir yaz yaratabilmek gibi kimsenin asla göremeyeceği.
Dupduru bir su gibi,
Yaşamak gibi,
Ve tam kendisi gibi mutluluğun...
Bu tutku çocukluğumda izlediğim filmlerden, okuduğum kitaplardan, çocukluk hayallerimden kalma kocaman bir kesit gibi. Tamamıyla beni yansıtan. Olduğum gibi sadece ben.
Gerçekleri artık daha net görebilen, hayatı tanıyan ve ona her geçen gün daha da bağlanan bir ben.
Zamanın insana iyi gelmediği anlara kilitlendi bir süredir ruhum. Kapalı bir kapının ardında bildiğim tüm şarkıları içimden çığlık çığlığa söylüyorum. Nicedir duyan yoktu sesimi. Sevgimi keşfedene ve ona sahip çıkana kadar. sevdiğimin ardı sıra koşmaya cesaret bulana kadar. Şimdi sıcacık bir nefesle uyanıyorum sabahları yalnızlığıma. Hayatı çekilir kılan ve günbegün onu benim için anlamlandıran biriyle yeniden doğuyorum her gün aydınlandığında. Yaşamak işte bu olmalıydı diyorum. Şimdi yaşamak istediğim hayattayım. Senelerdir yazmak için didindiğim hikayemin en derininde. Derinlerde olmak güzel. Okyanusta nefes almayı başarmak gibi. İşte bunun olduğu gün yeniden dibe dalıp tekrar başa sarmak istiyor insan. Yeniden ve yeniden tüm güzelikleri ardı sıra yaşamak istercesine. Ağustostan geri saymak istiyorum şimdilerde. Çok değil ama belki üç ay evveline belki de dört. Heyecandan ve düşünmekten yaşayamadığım o zamanlara. Daha büyük bir farkındalıkla yaşayabilmek adına. İçime sindire sindire. Herkesin hayatında böyle zamanlar olmuştur. Yepyeni bir dünyaya açılan kapılardır birleştirilen yaşamlar. Ve en doğrusu birleşen ruhlar demeliyim. Ben ruhumu birleştirdim bedenimin ötesinde sevdiğimle. Tarçınım, gün yüzlüm, kahramanım, rengarenk gökkuşağım ve onun fırından yeni çıkmış sıcak kurabiye kokusuyla.Artık başkalaştım, değiştim, dönüştüm. Yeni gelen bu benle daha birçok şey değişti hayatımda. Evim, kokum, saçlarım, sokaklarım, arkadaşlarım ve daha neler neler. Ama yine aynı gökyüzünün altındayım. Tek değişmeyen o. Yalnızca bu kıtada çoğu şey oldu bittiye geliyor gibi sanki. Yağmur bir anda yağıp duruyor, gün aydınlıkken bir anda gürüldemeye başlıyor, yaz mevsimi kışa erken dönüyor ve koca bir karanlıktayken bir anda aydınlanıveriyorsun.
Burası aceleci bir kıta. Ben gibi. Sevdiğime kavuşmak adına acele acele bavullarımı toplamam gibi, telaşla yanıma alacaklarımı ayıklamam, sevdiklerimle vedalaşmam, üzülmeden neşeyle onlardan uzaklaşmam, uçakta heyecanla eşimin elini kavramam, her gün gün ortasında telefona sarılmam gibi. Prematüre bir kıta burası. Erken hayat bulan, biraz hasta ve yorgun, biraz endişeli, kah heyecanlı kah dingin, ama oldum olası hayata bağlı. Biraz ben, biraz o bu yeni hayatımızda ter döküyoruz işte. Onun yanında yüzlerce insan; benimse yanımda o yüzlerce hayata bedel sevdiğim var.
Kışın ortasında yeni bir yaz yaratabilmek gibi kimsenin asla göremeyeceği.
Dupduru bir su gibi,
Yaşamak gibi,
Ve tam kendisi gibi mutluluğun...
Her zaman boyle sevgi dolu, mutlu olmanizi dilerim..
YanıtlaSilYILLARDIR, BU KADAR SADE, DURU,İÇTEN,SICAK, SEVGİ DOLU YAZI OKUMAMIŞTIM.
YanıtlaSilTEBRİKLER.YAZMAYA HEP DEVAM ET.
TUNA