Benim hiçbir zaman öyle çok büyük
dileklerim olmadı. Sağlık ve huzur diliyorum en çok gelecek olan yıldan ve
artık bizi sevdiklerimizle kavuşturmasını diliyorum. Ailem ve etrafımdaki
sevdiğim tüm insanlar için güzel şeyler olmasını diliyorum. Güzel şeyler sihir
gibidir ne de olsa. Rengârenk çiçeklerle bezenmiş bir ev, sanat dolu
koridorlar, mis gibi kurabiye kokan mutfaklar, her daim sevilmeye hazır
yumuşacık patili kediciklerdir sihrin gerçek hayattaki yansımalarıdır.
Mutlu fikirler, tertemiz
kalpler ve iyilik dolu umutlar oldukça hayatımız güzelleşecektir.
Yeter ki isteyelim.
İstenildiğinde elde edilemeyecek bir şey yoktur.
Koskoca bir yılı yeniden geride bırakıyoruz. Ömür denen şey çabucak geçiyor. Bazen düşünüyorum da en hızlı geçen üniversite yıllarım gibi geliyor. Sanki kocaman bir sıçrayış yapmışım da o günler geride kalmış gibi. Oysa bazı ufak detaylar daha dün gibi aklımda.
Şimdi yeni bir yıla giriyor olmanın heyecanını içimde taşıyorum. Oysa değişen sadece takvimdeki sayılar oluyor. Hayatımızda gündelik telaşlar, kaygılar, heyecanlar aynen devam ediyor her gün. Yaşamak pamuk ipliği misali, kimin başına ne zaman ne geleceği belli olmasa da sanki elimizde sözleşmemiz varmışcasına büyük bir güvenle ilerliyoruz hayatın tozlu yollarında. Anların kıymetini bilebildiğimiz de pek söylenemez.
Her insanın beklentileri bambaşkadır yeni gelen günden ve senelerden. Büyüdükçe farklı istekler de hayatımıza dahil oluyor elbette ama ruhu çocuk kalanların istekleri sanki büyülü oluyor. Ben de onlardan biriyim diye düşünüyorum. Hala yeni oyuncaklar peşinde koşan sevimli bir kız çocuğu gibi hissediyorum kendimi. Zaman zaman yaşamın camdan duvarlarına toslayıp dursam da ufak mutluluklar peşinde koşmaktan hoşlanıyorum.
Yeni bir yıldan neler bekleyebilir insan? Benim gibi bir insan şunları bekleyebilir:
Hayatta her şeyden önemli olan tabi ki sağlık. İçi boş sağlık dolu cümlelerden ziyade kendi alanlarımızda ufak adımlar atarak da olsa sağlıklı bir yaşam sürebiliriz. Burada kendimizi epey boşluyoruz çünkü olanaklarımız yok. Gündelik rutinin boğucu tarafı bizi her gün daha da tembel bir yaşama itiyor. Bazen yataktan kalkıp güne katılmak için gereken o ufacık enerji parçasını bile içimde bulamıyorum. Bu yüzden öncelikle kendim ve ailemdeki diğer insanlar adına akılcı sağlık reformları zamanının olmasını diliyorum 2014 yılında. Sigaradan kurtulmak da sağlığım adına en büyük isteğim diyebilirim. Sonrasında da gündelik yapabileceğim ufak egzersizleri yaşantımıza adapte edebilmek.
Rahatça ve güvenle nefes alabilmek aslında o kadar önemli ki!
Ailemle mutlu zamanlar geçirmek ise ikinci en büyük dileğim diye düşünüyorum. Gurbette, hasretle geçirdiğimiz uzun yılların neticesinde öğrendim ki aile hayattaki en önemli kavram. Sizi koşulsuz şartsız seven insanlarla yan yana olmaktan daha mühim ne olabilir ki hayatta?
Huzur de önem verdiğim bir diğer nokta. Huzur denilince aklıma hep durgun bir deniz gelir. O yüzden bu görseli ekledim. İnsanın iç huzurunun olması mutlu olmak için ana etken gibi gelir bana. İçinde çatışmalar yaşayan, sorun yumaklarının karmaşasında hapsolmuş insanlar mutluluktan bir nebze olsun kopartıp alamazlar kendilerine.
Bütün insanlar adına iyilik istemek de diğer bir dileğim. İyilik insanın yüzüne yansır, buna çok inanırım. Kalbinden iyiliği çağıran ve onunla olmaktan mutlu olan insanlar, işte asıl onlardır hayattaki mutlulukların kaynağı. Çünkü onlar çevrelerini de mutlu etmeyi iyi bilirler. Ayrıca iyi insanlar hayvanları da severler, insanları sevdikleri gibi. Bir kediyle konuşan kaç kişi var ki hala? (Bloglarda epey var aslında bu da beni mutlu ediyor:) Çiçeklerle, hayvanlarla konuşabilen, bir ağacı anlamaya çalışan insanlara ihtiyacımız var.
Buradaki 6. yılım da geçiyor işte. Dile kolay... Bazen aynı bu resimdeki kız gibi hissettiğim oluyor kendimi. O yüzden ben ve eşim için yeni yıldan dileğim bizi sevdiklerimizle kavuşturması ve memleketimizdeki yeni hayatımız için güzel başlangıçlar yapmamız için yardım etmesi. İstediğiniz zaman mutfak alışverişi yapabileceğiniz, elinizin altında her türlü sebze meyveyi bulabileceğiniz, sizi seven insanların yakında olduğunu hissedebildiğiniz, bir telefon sesiyle ve bir yudum kahveyle mutlu olabildiğiniz, yürümenin rutin de olsa günlük bir aktivite olabildiği, denizi görebildiğiniz, aynı dili konuşan insanların yaşamlarına göz atabildiğiniz, dilediğiniz kitaba istediğinizde ulaşabildiğiniz bir yaşamda olmak nasıl büyük bir mutluluk sebebi bilemezsiniz...Bunlar sadece şimdilik aklıma gelenler. Eskiden hayallerim daha büyüktü. Şimdilerde sadece içinde sevgiyle yemek pişirebileceğim evimde ailemle kalabalık sofralarda uzun sohbetler yapabilmeyi hayal ediyorum.
Tüm bunların dışındaki dileklerim ise şöyle:)
Bir Julia Child olamayabilirim ama kendimi yemek yapma hususunda daha da geliştirmek istiyorum. Şık sofralar, leziz tariflerle arkadaşlarımı ailemi çatımızın altında toplamak ve keyif almak istiyorum.
Kendime hobilerim için yeterli zamanı ayırabilmek istiyorum. Burada zaman ayırabilsem bile elimde olmayan bir sürü dış etken yüzünden işlerim çoğunlukla yarım kalıyor. Artık yarım kalmasın lütfen, biraz biriksin:)Kendime bir hırka örebilmek de yeni yıl için hayal ettiklerim arasında.
Mektup yazmak, almak en büyük zevklerimden biri. Çocukluğumdan beri yazarım. Lisede sıra arkadaşıma bile yazardım hep söylüyorum. Gurbette olunca da tadı daha başka tahmin edersiniz. O yüzden daha çok yazmak ve daha çok paylaşmak istiyorum. Kendime ait sevimli bir posta kutum olmasını da çok istiyorum. Heyecanla posta kutusuna yönelmek ve zarflarımı kendi ellerimle alabilmek ne harika olurdu..
Ve işte kitaplar. Kitapsız bir hayat ne yavan, yapma çiçekler gibi. Sahte mutluluklara hapsolmak gibi aynı. Kütüphanem olmasını ve eski kitaplarımı da yeniden okumayı çok istiyorum. Özlediğim kitapların, kelimelerin bu denli uzağımda olması bazen çok canımı sıkıyor. Kütüphaneye gitmeyeli ne uzun zaman oldu. Tiyatro ve kütüphane en çok özlediklerim arasında.
Uzun zaman önce başladığım ama devamını nadiren getirebildiğim kitabım için daha güzel ve sağlam adımlar atabilmeyi, mutluluklar ilerleyebilmeyi diliyorum yeni gelen yılın enerjisiyle. Artık atağa geçmenin zamanıdır, zaman aslında geldi de geçiyor bile.
Eskiye bağlı ve geçmişi seven biri olarak geçmişe dair öğrenmek istediğim çok şey var. Son zamanlarda bunun üzerine epey düşünüyorum. Ailemdeki kişilerle bilmek istediklerim hakkında uzun sohbetler yapmak, notlar almak ve ilerde yazmayı düşündüğüm kitabım için de bir alt yapı oluşturmak istiyorum daha da fazla gecikmeden. Her geçen gün çünkü insanların hayatları söz konusu olduğundan aleyhime işliyor.
Fotoğraf çekmeyi çok seviyorum, her ne kadar burada yeterli zamanı ayıramasam da. Daha çok çekmek, daha çok yaşamdan anıları çalmak istiyorum. Anı hırsızı olmak hoşuma gidiyor. Bu yüzden sevdiklerimle geçirdiğim zamanları farklı kılması için bir polaroid makine almak istiyorum. Büyük bir istek olmasa da istek işte:)
Hayallerim arasında sadece 2014 yılına özel olmasa da kafamızı dinlemek için kaçabileceğimiz bir deniz veya göle bakan yazlık bir ev hayalim var. Denizi görmek ne kadar harika bir şey. Bunu büyük dileklerim arasına yazabilirim herhalde. Hem zaten daha zamanı var. Kendi evimizin henüz tadilatı bile bitmedi:)
Kısa zamanda istediklerime gelirsek. Tadilatı süren evimizin dekore edilmesi kısmı için daha en az bir altı ay zamanı var. Bu gidişte kaba işlerin sona kalan kısmı da bitecek inşallah. Bir dahaki tatilde ufak tefek mobilya alımları falan yapabilecek aşamaya geliriz diye düşünüyorum. Ama her şey öyle pahalı ki. Çok istediğim bir fırın modeli var,uçuk fiyatlar dile geliyor her seferinde. Bir de Chesterfield koltuklar var en sevdiklerimin arasında. Bunların fiyatlarının ucuzlamasını diliyorum. Öyle ki beni çoook şaşırtsın ve alması kolay olsun:) Sonra mutlu mutlu yemek pişirip, koltuğumda kitap okuyabileyim.
Yeni yıl hepimize masal tadında hatıralar getirsin. Ailemiz ve sevdiklerimizle mutlu zamanlarımız her zamankinden daha çok olsun. İçimize iyilik dolsun ve olabildiğinden daha farklı görebilelim hayatı. Yeniliklere açık, heyecan dolu, keşfetmek tutkusuna sahip, bilgiye aç kişiler olalım. Çocuk hallerimiz hep yanımızda olsun, kıymet bilelim, paylaşalım, dinleyelim, anlamaya çalışalım, ötekileştirmeyelim, kendimizi bilelim ve olmak istediğimiz kişi olabilmek için çaba sarfedelim. Ne de olsa bildiğimiz, yaşayacağımız bir tane hayatımız var!
Cezayir'de günlerimiz her zamanki rutin haliyle devam ederken, zaman zaman yüzünü gösteren güneşle neşeleniyoruz. Kışın en sevdiğim hali böyle soğuk da olsa güneşli olması. Kasvet insanı besliyor, yazmak için motive ediyor belki yazarların dediği gibi ama ben güneşli zamanlarda daha çok yazmak isteği duyuyorum sanırım.
Cezayir'de güne katılmak beni çok mutlu ediyor. Şantiyenin metal korunaklarından sıyrılıp özgürce yürüyebilmek huzur veriyor. Ama yine de her zaman dönülecek güvenli bir yer olması harika, sonuçta burası yabancı bir yer, insan kendi memleketindeki gibi rahat hissedemiyor kendini sokaklarda. Hoş bizim memleketimizde de sokaklar artık güvenli sayılmaz, her geçen gün yeni felaket haberleri hayatımıza dahil oluyor. Nereye varacak bu vahim durum bilemiyorum.
Bir Cezayir gezimizden cep telefonumla çekip yüklediğim fotoğrafları paylaşmak istedim. Büyük makinemi yanıma alamadım. Çünkü onunla sokaklarda rahatça çekim yapmak pek mümkün olmuyor. Bazen cep telefonu minik olduğundan gizli gizli çekebiliyorum istediğim şeyleri. Başkent fotoğraf için büyük bir nimet bana kalırsa. Daha görmeyi arzuladığım çok fazla yer var. Bazı fotoğraflar karanlık veya titrek olmuş telaştan, onları düzeltmeye çabaladım. Lütfen ufak tefek hataların kusuruna bakmayın.
Burası daha önce de pek çok yazımda bahsettiğim büyük postane binasının girişi. Yine içine gireriz hatta bir kart bile atarız dediğimiz ama bir türlü içini görmeyi başaramadığımız yer. Her seferinde artık bir dahaki gelişimiz için bahanemiz olsun diyoruz. Şu merdivenlerde oturup bir süre etrafı izlemeyi ve hatıra fotoğrafı çektirmeyi istiyorum bir gün. O kemerlerin ardında eminim hayal ettiğim kadar büyülü bir dünya olduğuna.
Burası da yine Didouche Mourad caddesinden bir bölüm. Sokaklar her zaman epey kalabalık oluyor. Burası merkezi bir yer olduğundan ve mağazaların fiyatları alışveriş merkezlerindan daha uygun olduğundan sıkça tercih ediliyor. Ara sokaklarına bir kere girebilme imkanı bulmuştum, çok çeşitli minik mağazalar var. Yanımızda Cezayirli biri olmadığında girmeye cesaret edemiyoruz ne yazık ki.
Bu caddedeki binalar en sevdiklerimden. Başka yerlerde de elbette var böyle eski görkemli binalar ama burada pek çoğu bir arada olduğundan daha çok seviyorum. Hele bu şekilde ince uzun olanları ayrıca beğeniyorum. Acaba içleri nasıldır diye her seferinde de düşünüyorum.
Gökyüzünün mavisiyle panjurların ve tentelerin renklerinin uyumlu olmasını seviyorum.
Yine bu caddede trafik gündüzleri epey sıkışık oluyor. Hayat akıyor ve geçiyor. Başkentte hayat hızlı ve biz bu hıza bir nebze de dahil olsak afallıyoruz. Çünkü vücudumuz artık rutin ve yavaş bir tempoya çok alışmış.
Birkaç apartmanın içine kafamızı uzattık korkarak. Gündüz olduğunda aslında çok da korkulacak bir şey yok ama biri bir şey der diye çekiniyorum açıkçası. Çünkü genelde fotoğraf makinesi de olsa cep telefonu da olsa elinizde görür görmez olumsuz tepkiler veriyorlar. Neyse ki bu sefer şanslıydım kimsecikler yoktu.
Şu desenli seramiklerin verdiği his bambaşka, beni alıp götürüyor adeta zamanın gerisine. Üst bordür kısmında da minik de olsa Fleur de lis (zambak çiçeği) motifi varmış sonradan fark ettim. Bu seramiklerden çokça alıp götürebilsek keşke.
Bu da başka bir apartmanın girişinin tavan kaplaması. Eminim ki daha ne güzel işlemeli binalar vardır. Ben açık olanlarından bir kaçına bakma imkanı buldum. Bazılarının içinde insanlar vardı, rahatsızlık vermek istemedim. Bu kaplamaları yapmak aslında kolay, Türkiye'de de bu tiplerden gördük evimiz için tadilat yaptığımız aşamada araştırma yaparken. Ama tabi burada zamanın sihirli elleri kendini göstermiş, onca anı var onca yaşanmışlık.
Bu da bir diğer apartman girişi. Bu binalar çoğunlukla yaşam alanı olarak kullanılıyor sanırım. İş yeri olanlar da vardır belki ama geneli ev.
Bu da bir başka apartmanın girişi ve desenli yer seramikleri. İçerisinin pis olduğunu anlamışsınızdır sanırım. Çöpler dağılmıştı ve kokuyordu. Genelde bu binalarda lamba bile olmuyor. Gece epey korkutucu bir hal alıyorlar. Ama yine de desenler bir harika.
Daha birkaç fotoğrafım var. Onları da bir dahaki yazımda paylaşacağım. Umarım detaylar hoşunuza gitmiştir. Sırf bu cadde için bile olsa görmeye değer bence. Bu coğrafyanın en etkileyici kısmı işte bu sokakları, binaları ve eski de olsa buram buram tarih kokan dokusu. Başkent; Cezayir'in en güzel yeri...
Bu soru cevaplama işini çok sevdiğimi bilen canım arkadaşım yine bir taneye adımı eklemiş. Bende fırsat bulmuşken yazayım dedim. Onda gördüm, fotoğraflarla pek güzel yazmış. Ben de heves ettim birkaç fotoğraf eşliğinde oturdum yazdım. Kolay gibiydi ama epey zamanımı aldı doğrusu. Soru cevapları sevenler gülümseyerek okusun:)
1- Hayatında deliler gibi mutlu olmana sebep olan bir an var mı?
Bence her insanın vardır ve elbette benim de var. İkisi de deliler gibi mutlu olmama sebeptir; evlendiğim gün ve doğum günlerim. Pek inandırıcı gelmese de gerçekten her doğum günümde delicesine mutlu olurum ve 6 sene geçmesine rağmen hala düğün cd'mizi izliyorum:)
2- Şimdi oralarda olmak vardı dediğin bir yer? Bir mekan? Bir şehir?
Bodrum, Kefken ve Paris. Bodrum ve kefken'in benim için anlamı büyüktür ve anılarımla doludur. Paris'te her gün yeniden gitmeyi arzu ettiğim büyülü bir şehir. Şimdi orada olmak vardı cümlesini çok sık kullanırım bu sebepten.
3- Bugünlerde en çok dinlediğin şarkı?
Her gün farklı şeyler dinliyorum. Ama bu sıra en çok Coeur de Pirate'den Le Petite Mort ve Ceylan Ertem'i dinliyorum.
Converse'i çok severim. Bir de Oxford tipi ayakkabıları seviyorum. Onların haricinde en çok sevdiklerim şu sıra işte bunlar. Ayakkabı numaram da 37. Ayrıca o krem rengi ayakkabılarıma cadı ayakkabıları diyorum, çok benziyorlar:)
5- Bana giyim tarzını anlatır mısın?
Rahat ettiğim şeyleri giymeyi seviyorum. Mesela korseden nefret ediyorum. Elbise ise son zamanlardaki takıntım. Hırkadan vazgeçemem. Yazları kot şort üzerine rahat bir tişört, kışları da son zamanlarda ince şeylerin üzerine kalın hırkalar giymeyi tercih ediyorum. Bu sıra parıltılı şeylere ve leopara da çok takıldım neden bilmem, galiba yaşlanıyorum.
6- Uğurlu bir eşyan var mı?
Uğuruna inandığım şeyler her dönem olmuştur. Ama annemin bana bu kolyelerini verdiği günden beri onlar benim daimi uğurum oldular. Kızlı olanı ilk maaşıyla almış annem, benim için çok kıymetlidir. Özellikle uçak yolculuklarında takıyorum:)
7- Tahammül bile edemediğin yemek ya da lezzet?
Pırasa ve bamya. Böyle fazla yumuşak ve sümüksü görünümü olan şeyleri sevmiyorum. Sırf sebzede değil mesela mango ve yaş hurmayı da sevmiyorum:( Onlarda vıcık vıcık gibiler sanki.
8- En çok sevdiğin film sahnesi?
What dreams may come filminde Robin Williams'ın kızının düşlediği cenneti gösteren kareyi en sevdiklerim arasında sayabilirim. Filmlerde güzel mutfakları ve kitapçıları izlemeyi de çok severim. Mesela You've got a mail, Nothing Hill gibi.
9- Şiir, öykü vs. içinde geçen en sevdiğin kitap cümlesi?
Yanımda olan kitapların içinde en sevdiğim Pablo Neruda'nın eşine ithafen yazdığı şiir kitabının içindeki şu dizeler.
10- Türkçe haricinde hangi dile ilgi duyuyorsun, ya da hangisini konuşmak isterdin?
Dile yetenekli bir insan olduğumu söyleyemem. Yine de kendimce çaba gösteriyorum. Fransızcayı seviyorum. Çok akıcı konuşmak isterdim ve aksanlı. Ama en çok kadim medeniyetlerin dillerini öğrenmek ve eski lahitleri, yazıtları okuyabilmek isterdim.
11- Gözlük ya da lens kullanıyor musun?
İlk okulda dinlendirici gözlük takmaya başladım ve sonra göz numaram ilerledi. Miyopum. Gözlüm takmayı hep sevdim. Bu yüzden hiç lazer ameliyatı olmayı düşünmedim. Aksesuar olarak da gözlük kullanmayı seviyorum.
12- Alışverişini yapmaktan en çok hoşlandığın şey nedir?
Kırtasiye ürünleri ve kitap alışverişi yapmaya bayılırım. Saatlerce dolaşabilir ve elimdeki tüm parayı harcayabilirim. Günün birinde çooook param olursa istediğim her kitabı alabilmek gibi çılgın bir hayalim var:)
13- İnternet hiç yokken hayatımda .......... vardı.
Kitaplar, arkadaşlarım, fotoğraflar ve her zaman olduğu gibi yazmak vardı. O zamanlarda her şey daha güzeldi bence ama internet de büyük bir mucize elbette.
14- Şans mı? Tesadüf mü? Kader mi?
Tesadüflere çok inanırım. Hayatın sürprizleridir onlar. Şans da önemli bir faktör hayatta, bir de şansa inanmak. Kaderci değilim kesinlikle herkesin kendi seçimlerini yaptığına inanırım.
15- Ekşi mi? Tatlı mı? Acı mı? Sade mi? Şu anki hayatını tamlayacak en yakın lezzet hangisi?
Şu anki hayatımı anlatması gerekiyorsa ekşi demeliyim sanırım. Çünkü ekşi zaman zaman çok arzulanan, elde edildiğinde de ufak çapta da olsa bir iç gıcıklanması yaratan tuhaf bir tattır. Aynı hayat gibi.
16- İkinci bir şansın olsa kim olarak dünyaya gelmek isterdin?
Bir yazar olarak dünyaya gelmiş olmak isterdim. Bir aktrist de olmak isterdim. Ama kim olduğuna gelirsek aklıma hep ölmüş yazarlar geldiğinden içimden yazmak gelmedi.
17- Başka bir mesleği seçecek olsaydın bu ne olurdu?
Çocukken ya astronot ya da yazar olmak istiyorum derdim. Astronot olamadım ama yazarlığın ucundan kıyısından tuttuğuma inanıyorum bu yüzden sanki mesleğim buymuş gibi hissediyorum çoğu zaman. Aslında Antropoloğum ama Türkiye'de bir geçerliliği olmadığından söyleyemiyorum bile çoğu zaman. Ama kütüphaneci olmayı da çok isterdim veyahut marangoz:)
18- Bir gün mutlaka bu duyguyu tatmalıyım dediğin bir olay var mı?
Nutella havuzunda yüzmek, süt dolu bir küvette yatmak, bir günlüğüne bile olsa erkek olmak, kanatlanıp uçmak..
19- Hayatın boyunca en nefret ettiğin insan özelliği?
Sürekli kendini düşünen bencil insanlardan, her şeyin en iyisini yaptığına inanan narsist insanlardan, başkasının mutluluğunu önemsemeyen kıskançlık dolu, gereksiz insanlardan nefret ederim. Şu kısacık hayatta ne kadar gereksiz takıntılar bunlar böyle, bir türlü anlayamamışımdır.
20- Rüyaların gerçekliğine inanır mısın? Rüyalarını dikkate alır, hatırlar mısın?
Rüya görmeyi çok severim. Arkası yarın gibi gördüklerim bile olur. Bir şeyi çok düşünürsem kesin rüyamda görürüm bu yüzden rüyalarımı önemserim. Onlar benim, aslım onlar. Çok hatırlamak istediğim bir rüyaysa eğer not alırım veya bir hikayeye dönüştürürüm bazen. Ama hepsini yazsaydım eğer süper eğlenceli bir kitap olurdu sanırım.
Uzun zamandır aklımdaydı ait hissettiğim şehir ile ilgili bir yazı yazmak. Nedense bir türlü sıra gelmedi Cezayir'den. İzmit eski anılarımdaki haliyle hep aklımda ve tabi benim görmediğim, bilmediğim zamanlarındaki fotoğraflarıyla.
Ayakkabı tamircilerinin olduğu sokakta bir tamircinin camlı tezgahında eski bir fotoğraf gördüğümde başlamıştı merakım, taa seneler evvel. O yer ve camın altındaki fotoğraf hala durur. Yolların doldurulmadığı, denizle bütün olduğu zamanları gösterir. Anlatılan eski hikayelerin doğruluğunu kanıtlarcasına.
Ben İzmit'i en çok içinden trenler geçtiği için seviyordum bir zamanlar. Evden çıkıp okulumun önünden geçtikten sonra bozuk taşlı dar bir yoldan dikkatlice geçer demir yoluna çıkardık. Tehlikeliydi oralar, raylarda ölen oluyordu ama yine de ben o halini düşünmeden edemiyorum. Babaannemle yavaş yavaş giderdik.
Burası benim ilk okulum, Seka İlköğretim Okulu. Şimdi yerinde zevksiz bir bina var. Şu kalitesiz fotoğraf bile benim için öyle çok şey ifade ediyor ki aslında. Gözlerimi kapattığımda koridorlarında dolaşıyor, merdivenlerini inip çıkıyor, bahçesinde soluklanıyorum her baktığımda. Burası ön kısmıydı aslında ama biz arkası olarak düşünürdük çünkü giriş çıkışlarımızı diğer taraftan yapardık. Bir iki defa bu alt kısımdaki kocaman camlı alanda nöbet tutmuşluğum vardır. O zamanlar 4 veya 5. sınıftım tabi. Bu kapıdan müdürler ve öğretmenler yahut ziyaretçiler gelir giderlerdi. Ağır mı ağır da bir kapısı vardı. Tam o uzun ağacın önünde koşarken yere kapaklandığımı da hatırlıyorum baktıkça bu fotoğrafa. Sonra İzmit'in karlı zamanlarında şu kapıdan çıkışımı. Bu haliyle kalmasını ve zaman zaman gidip anılarımla kucaklaşmayı çok isterdim.
Tren garının ve demir yolunun eski hali de böyleydi bir zamanlar. Fotoğrafları web'de buldum çok sevindim. Belki eski fotoğraflarımızdan da çıkar bir iki tane ama o zamanlar bu kadar fotoğraf çekilmiyordu ne yazık ki. Şu anki teknolojik donanımımla o zamanlarda dolaşmayı çok isterdim. O zamanların ruhu bir başkaydı. Ben bunu ancak şimdilerde anlayabiliyorum.
Burası şehrin merkezine doğru giden yol. Kocaman asırlık ağaçları ve tren yoluyla İzmit işte böyleydi. Şu rayları çevreleyen duvarları da pek severim. Kar da bir başka yakışmış şehrime.
Tabi ben buharlı trenleri hiç göremedim ne yazık ki. Bir tane duruyor hala garın önünde ama girip bakamadım hiç içine.
Şimdi rayların geçtiği yer yürüyüş yolu oldu. Yine güzel elbette. Ama ben eski halini daha çok seviyordum. Belki de bana çocukluk anılarımı hatırlattığından ötürü, bilemiyorum. Şu hali biraz donuk geliyor bana. Ama hala o kocaman ağaçların arasında yürümekten keyif alıyorum.
Evimiz şehir merkezine çok yakın olduğundan yürüyerek çarşıya ineriz genellikle. Böyle yağmurlu zamanlarda da yürümenin tadı her daim başkadır. Özlemişim.
Burası da meşhur Fethiye caddemiz. Ufak bir cadde ama işte ifade ettiği şeyler önemli. Okuldan çıktığımda orada yürümelerim, hemen sağdaki yapı kredinin önünde arkadaşlarımla buluşmalarım, annemle her çıkışımızda şu minicik caddeden saatlerce çıkamamamız..(Çünkü o zamanlar İzmit'te herkes tanıdıktı, annemle iki saatte bir baştan diğer başa vardığımızı bilirim, işte o zamanlar İzmit İzmitti asıl.)Ailem İzmit'in eski ailelerinden olduğu için eş dost ahbap çoktu o zamanlar, gerçi şimdi de var elbette ama belki de orada eskisi kadar zaman geçiremediğimden anlayamıyorumdur varlıklarını.
Ahhh bir de İzmit'imin simiti bir başkadır. İstanbul simiti olsun Ankara veya İzmir olsun böylesine güzel olmuyor ne yazık ki. Bunu ancak İzmitliler bilebilirler. Ben başka şehirlere simit taşıdığımızı bilirim istek üzerine:) Bence fotoğraftan bile güzelliği belli oluyor. Pişmaniye ile ilgili bir şey yazmak pek içimden gelmedi doğrusu çünkü zaten herkes biliyor. Yalnız canlı canlı pişmaniye yapılışını izlemek ayrı bir zevk, merak edenlere tavsiye ederim.
Bu da meşhur saat kulemiz. Kendisini çok severim, dokusunu, tarihini, duruşunu... Eskiden oralar biraz tekinsiz yerlerdi, şimdilerde temiz, kafeleri olan bir ortam yaratmışlar, beğendim. Umarım hep böyle güzel kalmaya devam eder. Ama İzmit'te bir şeyler her değiştiğinde, ben nedense eskiyi ararken buluyorum kendimi.
Bunu da fotoğraf çekmeye başladığım ilk yıllarda çekmiştim. Gecenin bir körü elimde tripodla babamı sürüklemiştim kulenin önüne. Çok becerememişim ama yine de seviyorum bu kareyi. Ne de olsa anısı var.
İnsan yaşadığı, çocukluğunu geçirdiği, anılarını biriktirdiği şehirle ilgili çok şey bilebilmeli. Ben bilgilerimi tazelemek ve daha fazlasını öğrenmek adına İzmit ile ilgili kitaplar edinmeyi istiyorum geldiğimde. Tavsiye edecekleriniz olursa da öğrenmek isterim seve seve. İzmit ile ilgili daha yazılacak çok kelimem var.
Detayların hayatımı anlamlandırmasını seviyorum. Kocaman dünyanın içindeki ufacık şeyler bazen yeni dünyalar yaratmamıza neden oluyor. Bulunduğumuz yer neresi olursa olsun güzelliklerini görmeye çalışmak gerekiyor. Yoksa yaşamak denen şey çok çekilmez bir şey olurdu.
Burası yaşadığımız yere yirmi dakika uzaklıkta olan Tizi Ouzou şehrinin merkezinden bir duvar takvimi. Ben öyle diyorum aslında, belki de değil. Fas'ta da görmüştüm böyle bir duvar ve üzerinde çeşitli programlar yazıyordu. Sanırım buraya da o tip şeyler yazabiliyorsun. Bence güzel ötesi bir fikir. Türkiye'de böyle boş duvar kaldıysa konser programları, sergi zamanları v.s yazılabilir bence renkli renkli.
Cezayir'e yemeğe gittiğimizde çekmiştim bu fotoğrafı, arabanın içinden. Didouche Mourad caddesindeki binaları çok beğeniyorum ama yürüyerek gözlemlemek en güzeli. Gündüz vakti park yeri bulmak zor oluyor tabi. Balkondaki teyze de pek belli olmasa da geleneksel Cezayir elbisesiyle karşımızda. O mavi ferforjeler de renkleri ve motifleriyle bana kalırsa çok göz alıcı.
Bu tarz fotoğrafları çok seviyorum. Cezayir için çok uygun bir filtre seçmişim çünkü burası gerçekten geçmişten kopup gelmiş bir mekan gibi hissettiriyor insana. Şu balkona asılan çamaşırlar da bu diyarlarda gözüme böyle güzel görünmeye başladı, bir de tabi şu mavi beyaz çizgili perdeler var. Buralara ayrı bir hava katıyorlar her ne kadar amaçları mahremiyet olsa da.
Burası da yine başkent'teki büyük postane binasının hemen yanı. Bu mimariyi çok seviyorum. Bu pencereler insanı cezbediyor ve içerideki hayat hakkında delicesine merak uyandırıyor bende. Balkon ve teras bu civarlarda çok tercih ediliyor ve genelde hep büyük büyük oluyorlar. Yine mahremiyet uğruna çok kullanılmasa da görünüşte masalsı bir güzelliği andırıyorlar.
Bu merdivenlere de Cezayir hakkında araştırma yaptığınız da web sayfalarında sıkça rastlanıyor. Herhalde başka da yok zaten böyle resimli merdiven. Hemen Didouche Mourad caddesinin bir üst kısmına çıkılıyor yanlış anımsamıyorsam. Oradan yaya olarak geçeli yıllar oldu. Bu fotoğrafı da yine yemeğe gittiğimiz akşam arabadan çektim. Havalar güzel olduğunda gezmek ve fotoğraf çekmek amaçlı gidebilirsek yeniden ve daha yakından detayları da göstererek fotoğraflayabilirim umarım.
Son zamanlarda Türkiye'de de desenli seramikler çok revaçta. Özellikle de ermeni karosu denilen modeller çok kullanılıyor. Ama fiyatlar da bir o kadar pahalı. Burada bu tip seramikler hep eski zamanlardan kalanlar. Yenilerini de birkaç kere gördüm yapım atölyelerinin önünden geçerken. Burada öyle Türkiye'deki gibi seramik mağazaları pek yok. Daha çok kapıları açık eski bir atölye görünümündeki yerlerde gördüm ben desenli seramikleri. Fiyatları da Türkiye'ye nazaran epey uygundur diye düşünüyorum. Keşke getirmesi kolay olsa da evimiz için buradan desen desen seramik taşıyabilsek. Bu fotoğrafı Restaurant Le bon gibier'de çektim.( Adı av hayvanları manasına geliyor) Tavşan, ördek, kaz ve menüde mevcut. Güzel bir mekandır, yemekleri, dekorasyonu, şarapları, tatlıları ve nezih insanlarıyla.
Ahşap kapılar ise bildiğiniz gibi Fas Tunus ve Cezayir üçgeninin vazgeçilmezlerinden. Dekoratif amaçlı olunca harika bir hava katıyorlar ortama. Ben evimin kapısının da böyle ahşaptan ve motifli olmasını çok isterdim ama güvenlik açısından tercih edemeyiz sanırım. Belki iç kapı olarak kullanılabilir ya da tam tersi. Yahut görünümü böyle olup da kilit sistemi güvenli olanlar tercih edilebilir. Tabi böyle bir şey varsa...Benim gördüklerimde hiç kilit yoktu sadece tutacakları ve tokmakları vardı veya eski usül zincirli olanları.
Detaylarda saklanan başka bir Cezayir yazısında yeniden buluşmak dileğiyle.