Günlerimiz yine enteresan derecede yazdan kalma geçiyor. Sabahları delicesine kesici bir soğuk, öğleden sonraları yerini sıcağa bırakıyor. Bir karara varamadılar hangisi güne hakim olsun. Oynatıyorlar bizi de. Tişört üzeri gömlek üzeri hırka giyinip geldiğim ofiste şu an tişörtleyim. Akşama yine buz keser, tam hastalık havası var o yüzden bol bol mandalin portakal yiyoruz.
Ofis pencerem böyle bir manzarayı gösteriyor bana. Dağlara sis inmesini seviyorum. Yazları da kocaman yeşil alana bakmak hoş oluyor. Şu görüntümü bozan direkler de olmasaydı pek iyi olurdu. Pencere kenarında masa, ofis için büyük nimet.
Yürüdüğüm yollar isminde bir kitap yazasım var şu sıra. Acaba ne kadar sayfa tutardı, fotoğraflarla birlikte elbette. Sadece Paris'te yürüdüklerimden 100 sayfa kesin çıkar diye düşünüyorum. Yaşım kadar yol yürümüş olduğum kesin.
Öğlenleri havanın güzelliğini fırsat bilen ben genelde saksıların yanında oturuyor oluyorum. Yiğiti orada bekliyor oluyorum hava güneşliyken. O saksıdaki çiçeklerin, çamın minik iğnelerinin yamacında olmak hoşuma gidiyor. Yola bakması da pek keyifli. Bu fotoğrafı epey önce çekmiş aslında ama ben daha yeni buldum. Yalnız ben, yazık bana...
Şu sıra yapmayı en sevdiğim şey mektup zarflarının üzerini süslemek. Rengarenk keçeli kalemlerimle çizmeyi seviyorum. Tabi aklımdan yapamıyorum baka baka yapıyorum netten bulduğum mail art aramalarından. Mail art çılgınca bir şey. Ne kadar emek sarf eden insanlar var. Bakalım ben daha neler yapacağım. Resim yapmayı eskiden de severdim. Teyzem ressam, bol bol kedi ve manzara resmi yapar. Pamuk gibi bir kadındır biraz da çılgın ama çok sevimli. Her daim gül suyu kokar. Annemin üvey ablası.(Onun hakkında bir yazı yazacağım fotoğraflarını da çekip) Onunla diğer ressam arkadaşlarının yanında bir süre ders alıp vakit geçirmiştim. Babam da güzel resim yapar. Ben onlar kadar başarılı değilim elbette ama kendimce bir şeyler yapmaya çabalıyorum. En azından el alışkanlığımı kaybetmemeye çalışıyorum. Eskisi kadar sık karakalem yapmasam da böyle ufak ufak çiziyorum işte.
Bunlar pamuk gibi lor kurabiyelerim. İzmir'de tanıdım lor kurabiyesini. Pek de sevdim, tam damak lezzetime göre. Çok canım istemişti geçenlerde. Arkadaşımızda da lor peyniri varmış bana verdi. Hemen bir tarif bulup yaptım. İlk kez yapmama rağmen harika oldu, herkes bayıldı. Yalnız ben o sıra heyecana kapıldığımdan tarifi not etmeyi unuttum. Web'den birkaç tarifi harmanlayıp yapmıştım bu tombikleri. Şimdi ya tutmazsa diye tırsıp bir türlü yapamıyorum. Hem sadece bir kerelik lor peynirim var, onlar gibi olmazsa çok üzülücem ve peynirim de ziyan olmuş olacak. Hala karar verebilmiş değilim. Belki yarın cesaret ederim.
Sabahları neden zor kalktığımın da bir kanıtı olsun bu fotoğraf. Yatak sıcacık, kedim sıcacık, yumuşacık ve kolumda, yanımda yatarken hiç içimden kalkmak gelmiyor doğrusu. Ona ayırdığım duvar kenarında bir yandan da beni tutarak mutlu mutlu uyuyor. Ben de bazen ona sarılıyorum:) Arada böyle yastığımı da çalıyor sıpa.
Burada da huzurla havayı kokluyor. Bu fotoğrafını çok seviyorum. Hep evde olduğu için temiz hava ihtiyacını ara sıra kucağımda dışarı çıkarttığımda karşılıyor. Çoğunlukla da camın önünde duruyor, gözlerini kapatıyor, kuşları dinliyor. Gerçekten huzur bulduğunu düşünüyorum. Çünkü uzun dakikalar böyle duruyor, sessizce. Ben de her ihtimale karşı tel yırtılı kaçar falan diye telaş yapıp dibinde bekliyor onu izliyorum mutlu mutlu.
Bu kırmızı çiçekleri çok seviyorum. Yeni yıla çok yakışıyorlar. Evimde kocaman bir saksı olmasını ve içinin hep bu güzel kırmızılıklarla dolu olmasını isterdim. Bir defasında burada da satıldığını görmüştüm ama durup alamamıştık. Uzun zamandır hiç denk gelmedim. Fotoğraflarla yetiniyorum.
Bu da bizim minik yılbaşı ağacımız. İki sene önce falandı sanırım Türkiye'den getirmiştim çantamın dibine koyup. Süsleri de oradan aldım. Ama artık yaşadığımız yerde de ağaçlar getirmişler. Ben görmedim ama giden arkadaşlarımız anlatıyorlar, kocamanları bile varmış. Kedim cicoz ilk gün dayanamayıp ağacın üzerindekileri ve minik hediye paketi şeklindekileri patileyip durdu, bir kere de ağacı devirdi. Ama şimdi alıştı gidip koklayıp geri geliyor nadiren.
Ahh ne zaman güneşli havalar olsa, minik momiji bebeğimi alıp fotoğraf çekmeye koyuluyorum. O gidiyor gibi duruyor ya sanki bende öyle hissediyorum. İçim açılıyor baktıkça. Bazen yemek yaparken ilham almak için tezgahta yanımda tuttuğum da doğrudur:) O günden beri daha mı güzel yemekler yapıyorum yoksa?
Yarın tatil günümüz. Özel bir planımız yok. Hava güzel olursa belki güneşin tadını çıkartıp bahçede oyalanabiliriz. Kitap okumak, biraz fimo yapmak biraz da renkli kalemlerimle yeni gidecek mektuplarımı boyamak istiyorum. Tüm bunları yapmam için erken kalkmam gerek tabi yoksa gün yetmiyor. Hem sabah erken kalkıp hamur mayalayacağım. Tatil günleri hamur kızartması yapmayı seviyorum...
Ağaç çok güzel olmuş! İyi ki çıkardın bak, Cicoz'un da hayatına yeni bir macera eklenmiş :) Camdan baktığı fotoğraf çok güzel, tam kedi hali.
YanıtlaSilBu Yiğit'i beklediğin fotoğraf bana annemi hatırlattı, onu da hep böyle bir yerlerde oturmuş buluyorum yıllardır. Ağacı beğenip oturur, kedi vardır oturur, tanımadığı biriyle konuşmak için oturur. Yürüme huyunuz da benziyor, kardeşimi de beni de peşine takıp ağlattığı oldu "Anneaa daha ne kadar yürüyceez?!" diye ahhahaha :D
Hep fotoğraf çek, hep yaz, öpüyorum seni çok!
Seni okumayı hep seviyorum... İnsana dair hislerimiz yatıyor altında... Yalnızlığımız daha bi ağır basıyor galiba. Teyzen ile ilgili yazıyı merakla bekliyorum. MailArt gerçekten çılgın bir şey. Yaptıkların çok güzel görünüyor. Eminim ki bu konuda da harika işler çıkaracaksın. O kara burunluyu da öp benim için...
YanıtlaSilOooo ağaç çıkmış ortaya, süper:)
YanıtlaSilKediler ne kadar meraklı değil mi? Bizimki de aynı şeyleri yapıyor:))
Hep evde mi yani sizinki? Dışarı çıkmak istemiyor mu hiç?
fermina daza;
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Mini ağacım evimize renk getirdi ve tabi heyecan da getirdi:)Cicoz meraklı bakışlarla süzüyor hala ağacı ve üzerindekileri.Annene benzetmişsin beni ne mutlu bana. Oturma hallerimiz gerçekten de çok benzer, gezme hallerimiz, pencerelerden kapılardan merakla içeri bakmamız da öyle. Bence daha çok ortak yan çıkabilir bu ikiliden:)Ben de çoook öpüyorum seni hep yazacağım hep de çekeceğim ömrüm yettikçe inşallah:)
Ayça Karaoğlan;
YanıtlaSilNam-ı diğer üzümlü kurabiyem:)Beni okumayı sevmeni seviyorum. Seni de çok seviyorum benim pamuk şeker saçlı arkadaşım:)Teyzemi yazacağım ama Türkiye'ye gittikten sonra çünkü yanımda fotoğraf yok. Hem evini yaptığı eserleri falan da çekmek istiyorum. Mail art tam çılgınlara göre. Ben o kadar çıldıramıyorum ama ehh işte idare ediyoruz:)Çalışarak daha güzel şeyler bulacağıma inanıyorum.Kara burunluyu da yorumu okuduğumda hemencik öptüm merak etme sen:) Hababam öpme koklama mıncırma durumları var evimizde zaten..Sevgiler
Semi M. Eller;
YanıtlaSilAğaç ortada artık eveeeet:)Kedilerin bu merakı beni delicesine güldürüyor. O mini patileri her yere sokmasalar rahat edemezler.Kediler yaşama mutluluk katıyorlar. Bizimki hep evde evet. Çıkmak istemiyor hiç. DIşarı çıkınca da eve girmek için patilerini eve doğru uzatıyor, kalbi güp güp atıyor korkuyor. Bir kere merak edip kendine yenilip kaçtı:)Kalbim duracaktı. Önceki kedimiz hep dışarı gidip gelen bir tipti ama çok zor oluyordu. Böyle çok mutluyuz. Arada hava alsın diye kucağımda dışarı çıkartıyorum o kadar. Zaten bu cinsler eve çok bağlı olur çıkmak istemezler demişlerdi doğruymuş:)İlk kez bir siyam bakıyorum. Mart ayı gelince ne yapacağız onu bilemiyorum ama:)